"Birinci neden" olarak sunduğunuz maddeden anlaşıldığı kadarıyla, eğer Mustafa Kemal Atatürk dili değiştirmeseydi şu anda bilim dili Osmanlıca-Arapça olacaktı. Buna ve yazınızın geri kalan kısımlarına birkaç vecheden îtirâz getirilebilir:
1) Atatürk dili değiştirmedi, alfabeyi değiştirdi. Önceden de Türkçe konuşuluyodu, devrimden sonra da...
2) 20'li yıllarda bilim dili bildiğiniz gibi, Arapça değildi; Almanca idi. Yâni, henüz İngilizce bile değildi! Bu yüzden Arapça bilmek bilimsel ilerleme açısından hiçbir fayda getirmeyecekti.
3) Alfabe değişmeseydi de dil yine aşağı-yukarı bu hâle gelecekti. Alfabe değişikliği yapıldığı zamanlarda çıkan yayınlara bakarsanız, dilin gerçekten pek de değişmediğini göreceksiniz.
4) Bugün diyelim ki Arapça biliyorsunuz ve o kadîm ve değerli eserleri okuyabiliyorsunuz. Okusanız ne olacak? Bu sorum bilimsel yenilikler vs. açısından; sakın yanlış anlamayın! İnsan tabî ki arzu ettiği herşeyi okuyabilir, eyvallah. Ama bu mesele, "Eski eserleri okuyabilsek, şimdi uçardık" tarafına kaymamalı.
5) "İnsanlar o kadar İngilizce anlıyorlar ki..." cümlenizde kinâye var sanırım...
6) Evropalılar'ın, bizim keşiflerimizi ve îcâdlarımızı bize sattığına dâir iddiâlarınızı ise Bilim Târihi uzmanları buyursunlar isbât etsinler. O bahsettiğiniz eserler raflarda... Çalışsınlar, okusunlar ve uluslararası çapta yayınlarla bulgularını haykırsınlar!
7) "Özgürlükçü ortam" ile İngilizce'nin alâkasını kuramadım. Tabî ki insanlar birşey yayımlamadan evvel düzeltmeler vs yapacaklar. Bunun özgürlüğe halel getirecek tarafı nerededir?
8) Son olarak şunu söyleyebilirim. Medreselerdeki müfredâtta biliyorsunuzdur, ağır bir Arapça öğretimi vardı. Bunun yanında Farsça da sıkı bir şekilde öğretilirdi. Bu aslında, yalnızca bu dillerin öğretilmesinden ibâret değildi daha da eskiden! Klâsik medrese dendiği zaman, o zamanın pozitif bilimlerinin (cebir, astronomi, geometri gibi) de öğretildiği kurumları anlamak lâzım. Bu kanat kopunca işin sâdece "âlet ilmi" denen Arapça-Farsça dil eğitimi kalmış oldu.
Demek istediğim şudur: insanların eskiden medreselerde Arapça'yı öğrenme sebebi, bizim tam da bugün İngilizce öğrenmemizi sağlayan sebeplerdir; Bilimsel eserleri okuyup anlayabilmek ve dünyâ çapındaki âlimlerle irtibât kurabilmek vs... Meseleye bu açıdan bakmak lâzım bence.
Diğer taraftan, belli bir dildeki literatür zenginliği, kültür seviyesinin bir göstergesidir kesinlikle. Bunun o ülke insanlarının dil bilip bilmemeleriyle bir alâkası da yoktur kanımca. Sizin de belirttiğiniz gibi, isteyenlerin başka bir dil öğrenmeye muhtâc olmadan bir meseleyi belirli bir seviyeye kadar öğrenebilmesi bence de şarttır. Bu imkân vâr olmalıdır.
Meselâ Fizik'ten örnek vereceğim, İngilizce olup Rusça'ya tercüme edilmemiş bir tâne bile klâsikleşmiş eser gösteremezsiniz! Bunun Ruslar'ın İngilizce seviyeleriyle hiçbir alâkası yoktur! Aynı şey ters yönde de geçerlidir. (Fakat bunun anlaşılması kolay. Zîrâ, Rusça bilen Amerikalı biliminsanlarının oranı herhalde, İngilizce bilen Rus biliminsanlarının oranından epey düşüktür!)
Mesele basit aslında: Doğu medeniyetlerinde eskiden vârolan bilimsel düşünme geleneği, uzuuun zaman önce mâalesef kayboldu! Aslında "el değiştirdi" demek daha doğru olur. Ve biz şu anda (yâni uzuun zamandan beri) ikincil, üçüncül, dördüncül, ... meselelerin bizi engellediğini düşünüyoruz.
Eğer memlekette arı kovanı gibi vıvır vızır işleyen bilim faâliyetleri ve bu faâliyetlere "gerçekten" ihtiyâc vârolsa; insanlar, doğaya baktıklarında akıllarına ister istemez onlarca yüzlerce soru gelse, bu sorulara cevap bulma hissi içlerini kemirse (doğal bilimsel faâliyetin basitçe yol haritasını vermeye çalışıyorum), İngilizce, Arapça, vs. gibi meseleler gündemimizi işgâl edemezler.
Son nokta: Mâalesef biz tembeliz! Mesele bu kadar basit.
O kadar uzun oldu ki elimin sürçmüş olması kuvvetle muhtemeldir. Kusuruma bakmayın.